Amasya Masaj Salonu-Ecem Hanım

Amasya Masaj Salonu-Ecem

Amasya Masaj Salonu-Ecem En sevdikleri söyleşi mevzularından biri çocukluklarıydı, fakat keyifli anlarını değil de içinden çıktıkları gülünesi yanlış anlamaların sisini, anne-babalarının yapmış oldukları çeşitli hataları ve artık bağışladıkları çağdışı uygulamaları mevzuşuyorlardı.

Florence çok vahim bir problemi bulunmuş olduğundan kuşkulanıyordu, hep farklı olmuş olduğundan ve artık her şeyin ortaya çıkacağından. Problemininin salt fizyolojik tiksintiden daha büyük, daha derin olduğunu düşünüyordu; bütün varlığıyla, kötü bir işe bulaşmaya ve tene isyan halindeydi; huzuru ve temel mutluluğu mahvolmak üzereydi. ‘İçine girilmesini’ ya da ‘delinmeyi’ istemiyordu. Edward’la sevişmek, keyfinin doruğu olamazdı, bunun için ödemesi ihtiyaç duyulan bedeldi ancak.

Amasya Masaj Salonu-Ecem

Çok daha önce, daha Edward evlenme teklif ettiğinde konuşmuş olması gerektiğini biliyordu, samimi ve alçak sesle konuşan rahibe gitmelerinden, müstakbel ailelerle yemekler yemeden, düğüne insanoğlu davet edilmeden, armağan sıralaması hazırlanıp büyük mağazaya verilmeden, büyük çadır ve fotoğrafçı tutulmadan ve bütün öteki iptal edilemeyecek düzenlemeler yapılmadan önce. Ama durumun adını kendi kendisine bile koyamazken ne söyleyebilirdi, hangi terimleri kullanabilirdi? Ve seviyordu Edward’ı, hakkında yazılanları okumuş olduğu ateşli, ıslak tutkuyla değil fakat sıcak, derin bir sevgiyle, bazen kız evlat gibi bazen de nerede ise bir anne şeklinde. Ona sokulmayı, dev gibi koluyla kendisine sarılmasını, öpmesini seviyordu, ama dilinin ağzına girmesinden hiç hoşlanmıyordu, bunu da ona açıkça belli etmişti.

Edward’ın çok özel bulunduğunu düşünüyordu, tanıdığı hiç hiç kimseye benzemiyordu. Kuyruğa girer ya da bir bekleme odasında bekler diye cebinde her süre karton kapaklı bir kitap, genellikle de tarih kitabı bulundururdu Edward. Okumuş olduğu şeyleri iyice küçülmüş bir kurşunkalemle işaretlerdi. Florence’in tanıdıkları içinde sigara içmeyen tek adam Edward’dı. Çoraplarının tekleri asla birbirine uymazdı. Bir tek kravatı vardı, dar, örgü, lacivert, beyaz bir gömlekle neredeyse hep onu takardı. Florence onun mütecessis zihnine, taşralıya çalan şivesine, ellerinin gücüne, konuşurken ansızın sözı başka yere çevirmesine, kendisine karşı nazik oluşuna, mevzuşurken kendisine diktiği tatlı kahverengi gözlerinin sevecen bir aşk bulutuyla kuşatılmış duygusu vermesine bayılıyordu. Yirmi iki yaşındayken.